Koordinatlar: 41°1′32.02″K 28°58′27.01″D Vikipedi, özgür ansiklopedi

Galata Kulesi
Kulenin 2020’de yapılan restorasyon sonucu müzeye dönüştürülmesi sonrasında kullanılan logo[a]
Galata Kulesi (Ocak 2021)
Wikimedia | © OpenStreetMap
Eski adTurris Sancte Crucis (Kutsal Haç Kulesi)
Ad kökeniGalata
Genel bilgiler
TürGözetleme kulesi (eski) · gözlem kulesi (eski) · yangın kulesi (eski) · turistik yapı · müze · sergi alanı
Mimari tarzRomanesk
KonumBeyoğlu, İstanbul, Türkiye
Koordinatlar41°1′32.02″K 28°58′27.01″D
Rakım35 m
Tamamlanma1348 (672 yıl önce)
Yenilenme1453 · 1510 · 1794 · 1832 · 1875 · 1965-1967 · 1999-2000 · 2020
SahipVakıflar Genel Müdürlüğü
Yükseklik
Mimari62,59 m (çatısının ucuna kadar)
En üst kat40,04 m (sekizinci kat)
Ölçüler
Çapİç: 8,95 m
Dış: 16,45 m
Teknik detaylar
Yapı sistemiKâgir
MalzemeTaş
Kat sayısı11 (birer bodrum, zemin ve asma kat dâhil)
Zemin alanı208 m2
Asansör sayısı2
Yenileme bilgileri
MimarKöksal Anadol (1965)
Mimarlık firmasıYapıtaş (1965)
Pekerler İnşaat (1999-2000)
ES Yapı (2020)

Galata Kulesi ya da müze olarak kullanılmaya başlaması sonrasındaki adıyla Galata Kulesi Müzesi, Türkiye‘nin İstanbul şehrinin Beyoğlu ilçesinde bulunan bir kuledir. Adını, bulunduğu Galata semtinden alır. Galata Surları dahilinde bir gözetleme kulesi olarak inşa edilen kule günümüzde, bir sergi alanı ve müze olarak kullanılır. Hem Beyoğlu’nun hem de İstanbul’un sembol yapılarından biridir.

Bizans İmparatorluğu ile ittifak hâlinde olan Cenevizliler 1267’de, Haliç‘in kuzeyinde bulunan Galata’da “Pera” adlı bir koloni kurmuş, bu koloninin hâkimiyet alanını da zaman içinde Bizans tarafından verilen izinlerle genişletmişti. Tepesindeki haçtan ötürü o dönem “Kutsal Haç Kulesi” (Turris Sancte Crucis) olarak adlandırılan kule de, bu izinlere aykırı bir şekilde kuzeydoğu yönündeki tepeye doğru hâkimiyet alanı artırılarak 1335-1349 yılları arasında bölgede yapılan tahkimatların bir parçası olarak inşa edildi. İki devlet arasında o yıl patlak veren savaş, ertesi yıl imzalanan antlaşmayla sona ererken kulenin bulunduğu tepe Ceneviz kontrolüne bırakıldı. Konstantinopolis‘in 29 Mayıs 1453’te Osmanlı İmparatorluğu tarafından alınması sonrasında Pera’daki Cenevizliler, herhangi bir çatışma yaşanmadan koloniyi Osmanlı’ya devretti. Kulenin de dâhil olduğu Galata’daki tahkimatlarda birtakım tahribatlar gerçekleştirilse de, Osmanlı Padişahı II. Mehmed‘in fermanıyla kuledeki tahribatlar durduruldu ve tahrip edilen kısımlar yeniden inşa edildi. 1509’daki depremde hasar gören kule, 1510 itibarıyla onarıldı. 16. ve 17. yüzyıllarda, savaş esirlerini tutma yeri ve levazım ambarı, 18. yüzyıl itibarıyla Mehterhâne Ocağı ile yangın gözleyiciler tarafından bir yangın kulesi olarak kullanıldı.

1794’teki yangın sonrasında yapılan onarım çalışmalarında kulenin tasarımı değiştirilirken üst kısım bir kahvehaneye dönüştürüldü. 1831’deki yangın sonrasında tasarımı bir kez daha değiştirildi. 1875’teki bir fırtınada çatısının devrilmesinin ardından en üst katın üzerine kâgir iki ahşap kat çıkılarak bu kısım, şehirde çıkan yangınları gözleme ve haber verme amacıyla kullanılmaya başlandı. 1965-1967 yılları arasındaki restorasyon çalışmasıyla kule, katları farklı amaçlara hizmet eden turistik bir yapı olarak düzenlenirken kulenin çatısı da 1832-1876 yılları arasındaki tasarıma benzer şekilde yenilendi. Bu dönemde, Ünal Kardeşler ile sonrasındaki dönemde vârislerine ait şirket tarafından İstanbul Belediyesinden kiralanarak işletilmeye başlandı. 1999-2000 yıllarında dış cephesinde bir restorasyon yapıldı. 2013’te, İstanbul Büyükşehir Belediyesine bağlı BELTUR işletmeyi devraldı. Bu dönemde kulenin en üst iki katında birer kafe ile restoran yer almaktaydı. Aynı yıl, UNESCO tarafından Türkiye’deki Dünya Mirası Geçici Listesi‘ne dâhil edildi. 2019’da mülkiyeti ve işletmesi Vakıflar Genel Müdürlüğüne geçti. 2020’de yapılan çalışmalar sonrasında kule, müze ve sergi mekânı olarak düzenlendi ve kullanılmaya başlandı.

Çatısının ucuna kadar olan yüksekliği 62,59 m olan Romanesk tarzdaki kâgir kulenin silindirik gövdesi taştandır. Birer bodrum, zemin ve asma kat dâhil olmak üzere 11 katı bulunur. Zemin katla altıncı kat arasında asansör yer alırken, zemin kattan dördüncü kata kadar taş merdivenler, altıncı kattan sekizinci kata kadar ise çelik konstrüksiyon merdivenler yer alır. Tepesini kaplayan koni şeklindeki çatısı ise betonarmedir. Günümüzde kulenin zemin katı, bilet kontrol ve güvenlik noktası olarak hizmet verirken altıncı kata kadar ulaşan asansörün girişide burada yer alır. Birinci kat müze mağazası iken sonraki üç kat sırasıyla Hezârfen Ahmed Çelebi‘nin Galata Kulesi’nden süzülüşünün bir animasyonunun gösterildiği bir ekranla birlikte simülasyon alanı ile kulenin Takiyüddin tarafından kullanıldığı dönemini konu alan eserlerin; Kurtuluş Savaşı‘na ait fotoğrafların; Galata Kulesi ve Surlarına ait bilgi ve eserlerin; Galata Kulesi ve İstanbul ile ilgili eserlerin yer aldığı kalıcı müze ve sergi alanlarıdır. Bir geçiş alanı niteliğindeki altıncı katın sonrasındaki geçici sergi alanı olan yedinci katta, İstanbul’un bir bölümünü gösteren bir maket ile pencere önlerine konumlanan seyir dürbünleri yer alırken sekizinci kat, bir seyir terası olarak düzenlenmiştir. Kulenin dış cephesi ile kuleyi çevreleyen alan ise bazı özel günlerde farkındalık girişimleri, anma ya da kutlama amacıyla kullanılır.

İçindekiler

Tarihi

Ana madde: Galata Kulesi tarihi

Arka plan, inşası ve Cenevizliler dönemi

Cristoforo Buondelmonti‘ye ait Liber insularum Archipelagi‘nin Marciana Millî Kütüphanesi‘nde yer alan ve 1420’ler ile 1430’lar civarına tarihlenen kopyasındaki haritanın üst kısmındaki surların en tepesinde, Galata Kulesi yer alır.

Bizans İmparatorluğu ile ittifak hâlinde olan Cenevizliler 1267’de, Haliç‘in kuzeyinde bulunan Galata‘da “Pera” adlı bir koloni kurdu. Hakimiyet alanlarını bölgeyi kuzeydoğusundaki tepeye doğru uygunsuz bir şekilde genişleten Cenevizliler, 1335-1349 yılları arasında bu tepenin yamaçlarında, hendeklerle çevrili sur ve kuleler inşa ettiler. Günümüzde Galata Kulesi olarak bilinen ve bir gözetleme kulesi olmasının yanı sıra karadan yapılabilecek bir kuşatmada, koloninin düzlükte bulunan kıyı kısmının korunması amacı güden surların baş kulesi, 1348’de inşa edildi. Kulenin önünde, yapıya iki yanından bitişik bir biçimde, düz sur hattından yarım daire şeklinde çıkıntı yapan bir barbakan vardı. Dört sur hattının kesiştiği bu yerde Pera’nın ana girişi de bulunmaktaydı ve üzerinde yer alan levhaya göre bu kısım, 1 Nisan 1452’de tamamlanan inşasıyla Pera’nın Osmanlı İmparatorluğu kontrolüne girmesinden önce inşa edilmiş son tahkimattı. Bu dönem kule, tepesinde yer alan haçtan ötürü “Turris S. [Sancte] Crucis” (“Kutsal Haç Kulesi”) olarak anılmaktaydı.[1]

Ağustos 1348’de Bizanslılar ile Cenevizliler arasında, ticari çekişmelerin yol açtığı bir savaş patlak verdi.[2] Bu savaşın 1349’da, Bizans zaferiyle sona ermesinin ardından barış sağlanırken aynı yol Bizans İmparatoru VI. İoannis tarafından yayımlanan bir fermanla, Galata Kulesi’nin bulunduğu tepenin kontrolü Cenevizlilere verildi.[1]

Osmanlılar dönemi

Liber insularum Archipelagi‘nin 1485-1490 yılları arasına tarihlenen Düsseldorf Üniversite ve Eyalet Kütüphanesi‘ndeki kopyasında yer alan harita

Konstantinopolis‘in 29 Mayıs 1453’te Osmanlı İmparatorluğu hakimiyetine girmesi sonrasında Pera’daki Cenevizliler, herhangi bir çatışma yaşanmadan koloniyi Osmanlı kontrolüne bıraktı. Bu dönemde kulenin tepesinde yapılan tahribat, Osmanlı Padişahı II. Mehmed‘in Pera’ya yönelik fermanının ardından durdurularak Zağanos Paşa‘nın başında bulunduğu çalışmalar kapsamında kule tekrar yükseltildi ve tepesindeki haç, Osmanlı bayrağıyla değiştirildi.[1]

1509’da gerçekleşen depremde, Galata Kulesi de dâhil olmak üzere Galata’daki tahkimatlarda birtakım hasarlar meydana geldi. Mimar Hayreddin tarafından yapılan onarım çalışmalarının 1510 yılı ortalarında tamamlanmasıyla kule tekrar yükseltildi.[1][3] Kulenin gövdesinde, yerden 13,20 m (ikinci katın başlangıcı) ve 17,17 m (üçüncü katın başlangıcı) yüksekliklerinde olmak üzere yer alan iki tuğla kuşak, bu deprem sonrasında yapılan tadilatların izleri olarak değerlendirilir ve bu tadilatın kapsamları, kaynaklara göre farklılık gösterir.[4][5]

16. yüzyılda Galata Kulesi ve Galata Surları üzerindeki diğer burçlar, Kasımpaşa‘daki tersanelerde çalışan Hristiyan savaş esirlerinin barınağı ve bir zindan olarak kullanılmaktaydı.[3] 17. yüzyıla tarihlenen Seyahatnâme‘sinde Evliya Çelebi, kulenin önceleri zindan, o dönemlerde ise tersanenin gemi levazım ambarı olarak kullanıldığını yazar.[3] Takiyüddin de gözlemevinin inşası öncesinde kulede birtakım çalışmalar gerçekleştirdi.[6][7][8][9] 18. yüzyıl itibarıyla kule, Mehterhâne Ocağı ile yangın gözleyiciler tarafından bir yangın kulesi olarak kullanılmaya başlandı.[10]

Pascal Sébah‘ın çektiği Galata Kulesi fotoğrafı (1875 civarı)

27 Temmuz 1794’te çıkan yangın sonrasında kulede meydana gelen hasarlar nedeniyle kulenin boyu kısaltılarak tasarımı değiştirildi. Bu çalışmalar kapsamında, en üst katın her bir yanına yapılan çıkmalı odalar, sofalar ve divanhâne eklenerek bu kısım bir kahvehaneye dönüştürüldü. Yangınları duyurma amacıyla da bir kös yerleştirilirken tavan arası ise güvercinlik olarak kullanılmaktaydı.[10][11] 2-3 Ağustos 1831’de çıkan yangında kulede tahribat oluştu. Kulenin üst kısmı, önceki farklı bir tasarımla onarılarak -1875’tek fırtınada devrilecek olan çatısı hariç- günümüzdeki görünümüne kavuştu.[10][11]

1853 ya da 1854 yılında kulenin çatısında bir onarım yapıldı.[10] Aralık 1857’de kurulan, Galata ve Pera’nın idaresinden sorumlu Altıncı Belediye Dairesi tarafından kullanılacak olan binanın 1864 yılındaki inşaat çalışmaları sırasında kulenin çevresindeki avlusu, surlardaki kapılar ve kıyıya doğru uzanan sur duvarlarının 30 Kasım 1863 tarihinde alınan kararla yıkımına, hendeklerinin ise doldurulmasına başlandı.[12][13][14]

1875 yılında meydana gelen bir fırtınada çatısının devrilmesinin ardından en üst katın üzerine, her birinde birer odanın olduğu iki katlı kâgir ahşap bir kısım inşa edildi. Kalenin tepesi, hem 1874’te şehirde kurulan itfaiye teşkilâtının hizmetinde yangın haber merkezi hem de deniz kuvvetleri tarafından bir haberleşme merkezi olarak kullanılmaya başlandı.[15][4][11][16]

  • Comidas Cosimo’nun 1794 tarihli eserindeki Galata Kulesi tasviri
  • Antoine Ignace Melling‘in 1819 tarihli eserindeki Galata Kulesi gravürü
  • Joseph Jouannin ile Jules van Gaver’in 1840 tarihli eserinde yer alan, François Lemaitre’e ait kulenin gravürü
  • Eugène Flandin‘in 1853’te yayımlanan eserindeki Galata Kulesi çizimi
  • Kırım Savaşı (1853-1856) sırasında şehre gelen Montague B. Dunn’ın 1855 civarındaki çizimindeki Galata Kulesi ve çevresi
  • Kulenin 1901 tarihli bir fotoğrafı

Türkiye dönemi

1960’lara kadar kullanımı, 1965’teki restorasyonu ve sonrası

1923’teki cumhuriyetin ilanı sonrasında da kule, itfaiye teşkilâtı ile deniz kuvvetleri tarafından kullanılmaya devam etti.[15][4][11][16] Galata Kulesi’ne aktarılmak üzere Şubat 1930’da sökülerek Mart 1930’da kulenin tepesine yerleştirilen İngiliz Bahriye Hastanesi‘ndeki vakit küresi, Kasım 1934 itibarıyla faaliyete geçti.[17][18][19]

1959-1960 kışında, üst kısımdaki ahşap odaların kirişlerinin çürüyerek çökmesinin ardından boşaltılan kulenin, İstanbul Belediyesi Başkanı Haşim İşcan‘ın girişimiyle sonucunda onarım ve restorasyon çalışmaları yapılarak turistik bir tesise dönüştürülmesi kararlaştırıldı.[11] Çalışmalar için 15 Eylül 1964’te yapılan ihaleyi Yapıtaş kazanırken[11][20][21] 28 Eylül 1967’de gerçekleştirilen bir törenle kule tekrar açıldı.[15][11][22]

Çalışmalarla birlikte bodrum katı, bir servis katı olarak düzenlendi.[4][23] Zemin kat bir giriş katı niteliği kazanırken; giriş ekseninin karşısına, bu kattan altıncı kata kadar ulaşan iki asansör eklendi.[4][24] Birinci kat bir şark kahvesi, ikinci kat kulenin tarihiyle ilgili bir müze, üçüncü kat turistik eşyaların satıldığı satış reyonlarının yer aldığı bir kat, dördüncü kat Ceneviz Meyhanesi adını taşıyan bir meyhane, beşinci kat kuledeki yiyecek ve içecek servisi yapılan mekânlar tarafından kullanılacak bir mutfak, altıncı kat tuvaletler ile vestiyerin yer aldığı bir fuaye, ziyaretçilerin ulaşabileceği son kat olan sekizinci kat ise bir gece kulübü olarak düzenlendi.[4] Restoran kısmının inşasını gerçekleştiren Ünal Kardeşler, Şubat 1968’de gerçekleştirilen ihale sonucunda kulenin işletme haklarını da İstanbul Belediyesinden beş yıllığına kiraladı.[25] Yapılan düzenlemeler sonrasında kulenin turistik tesis olarak açılışı ise 30 Mayıs 1969’da gerçekleştirildi.[26][27] Kardeşler’in Belediye ile olan kiralama sözleşmesi, ilk beş yılın ardından her yıl yenilenmekteydi.[28]

3 Eylül 1989 tarihli T.C. Resmî Gazete‘de yayımlanarak yürürlüğe giren Bakanlar Kurulu kararıyla Galata Kulesi ve Çevresi adlı bir “turizm merkezi” oluşturularak kule ile çevresi, Turizm Bakanlığının yetki alanına girdi.[29][30]

1999-2000 arasındaki restorasyonu ve İstanbul Büyükşehir Belediyesine devri

2020’ye kadar bir restoranın yer aldığı kulenin sekizinci katından bir görünüm (Haziran 2011)

İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisinin Ekim 1996’da gerçekleştirilen bir toplantısında, kulenin müzeye dönüştürülmesi ve mülkiyetinin Belediyenin Kütüphane ve Müzeler Müdürlüğüne verilmesi kararı alındı.[31] Kulenin restore edilmesi ve müzeye dönüştürülmesi için o yıl açılan ihaleyi Pekerler İnşaat kazandı.[32][33] Kulenin işletmesini sürdüren Ünal Kardeşler şirketinin kuleden tahliye edilmesi için aynı yıl açılan dava reddedildi.[34][35] Aralık 1997’de ise Kültür Bakanlığının izni olmadan böyle bir değişimin yapılamayacağı belirtilerek kulenin müze olarak kullanılmasının uygun görülmemesinden ötürü uygulamanın durdurulması talimatı verildi.[35] 1998’de Belediye tarafından kulede kütüphane yapılması girişiminde bulunulsa da bu girişim Anıtlar Kurulu tarafından reddedildi.[28][36]

İstanbul 1 Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulundan çıkan 7 Mayıs 1999 tarihli izin kararı sonrasında, 1996’daki ihaleyi kazanan Peker İnşaat tarafından başlanan kulenin dış cephesinde restorasyon çalışmaları Haziran 2000’de tamamlandı ve 13 Kasım 2000’de kulenin açılışı gerçekleştirildi.[28][33][37][38]

İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından, kulenin iç restorasyonu için 2000 yılında açılan ihaleyi de Pekerler İnşaat kazandı.[39][40] Ancak bu iç restorasyon için İstanbul Büyükşehir Belediyesinin İstanbul 1 Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kuruluna sunduğu ve kulenin bir müzeye dönüştürülmesini öngören proje, müze kurma izni vermesi gereken Kültür Bakanlığı tarafından verilen bir iznin olmadığı gerekçesiyle Kurul tarafından reddedildi.[40] Bunun ardından aynı yıl, sergi salonu, hediyelik eşya satış kısmı ve kafenin yer aldığı yeni bir proje hazırlanarak Kurula sunuldu.[40]

2020’ye kadar kulenin sekizinci katında yer alan restoranın, BELTUR‘un işlettiği dönemden bir görüntüsü (Nisan 2015)

Kulenin en üst iki katının Türk kahvehanesi, diğer katların ise hediyelik eşya reyonları ve turistik amaçlı diğer unsurlarla düzenlenmesine yönelik Anıtlar Kuruluna yapılan başvuru, Şubat 2004’te Kurul tarafından onaylandı.[41][42]

28 Mart 2006 tarihli T.C. Resmî Gazete‘de yayımlanan Bakanlar Kurulu kararıyla Galata Kulesi ve Çevresi, “yenilenme alanı” olarak belirlendi.[43][44] 6 Temmuz 2006 tarihli T.C. Resmî Gazete‘de yayımlanan Bakanlar Kurulu kararıyla ise bu alanın, yenileme alanı çalışmaları kapsamında Beyoğlu Belediyesi tarafından kamulaştırılması kararlaştırıldı.[44][45] Bölge, 7 Temmuz 1993 tarihli İstanbul I Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu kararıyla Beyoğlu’nun kentsel sit alanı ilan edilen kısımları içerisinde yer almasına karşın planlama alanı dışında bulunan yedi bölgeden biriydi.[46]

Kulenin işletmecilerini kuleden çıkarma amacıyla 1996’dan beri sürdürülen yasal girişimler, İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile kulenin işletmecisi Kardeşler ailesi ile olan kira sözleşmesinin Belediye tarafından yenilenmemesi sonrasında, 16 Nisan 2013 İtibarıyla işletmenin Belediyeye bağlı BELTUR‘a devredilmesiyle sona erdi.[47][48] Belediye tarafından kulenin en üst iki katında yapılan yenilemeler sonucunda sekizinci kat restoran, yedinci kat ise kafe olarak düzenlendi.[48]

Dünya Miras Komitesinin 37. oturumu esnasında, 21 Haziran 2013’te alınan kararla Galata Kulesi, Türkiye‘nin UNESCO Geçici Dünya Mirası listesindeki “Ceneviz Ticaret Yolu’nda Akdeniz’den Karadeniz’e Kadar Kale ve Surlu Yerleşimleri” adlı serideki mimari eserler arasında yer aldı.[49]

Vakıflar Genel Müdürlüğü dönemi ve 2020’deki restorasyon

Kulenin günümüzdeki gece aydınlatması (Şubat 2021)

Vakıflar Genel Müdürlüğü 17 Nisan 2019 tarihli yazısıyla, Vakıflar Yasası‘nın 30. maddesine dayanarak kulenin mülkiyetinin, Kule-i Zemin Vakfı adına kendilerine devredilmesi yönünde bir başvuruda bulundu.[50][51] Başvuru sonrasında kulenin mülkiyeti 13 Mayıs 2019 itibarıyla, Kule-i Zemin Vakfı adına Vakıflar Genel Müdürlüğüne geçti ve Belediye, kulede kiracı statüsünde kaldı.[51] İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından bu devre karşı başlatılan yasal girişim sonuçsuz kalırken 31 Aralık 2019 itibarıyla BELTUR adına düzenlenmiş kira sözleşmesi sona erdi.[50][51][52]

Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy 18 Ocak 2020’de yaptığı duyuruyla, Galata Kulesi’ni de içeren “Beyoğlu Kültür Yolu” adlı turizm, kültür ve sanat projesi kapsamında kulenin etrafında kamulaştırma çalışmalarının yapılacağını ve kule çevresinde bir meydan oluşturulacağını açıkladı.[53] Nisan 2020 itibarıyla İstanbul Büyükşehir Belediyesinin kuleden tahliyesine dair süreç başlatılırken Belediye’nin buna karşı başlattığı yasal girişim ise olumsuz sonuçlandı ve 16 Mayıs 2020 itibarıyla kulenin mülkiyeti, Kule-i Zemin Vakfı adına İstanbul Vakıflar 1. Bölge Müdürlüğüne geçti.[50][54][55][56]

Restorasyon çalışmaları için yapılan ihaleyi kazanan ES Yapı, 30 Haziran 2020 itibarıyla kuledeki çalışmalara başladı.[57] 1960’lardaki çalışmalar ve sonrasında iç kısma eklenen tüm unsurlar ve dekorasyonlar kaldırılırken hem iç hem de dış cephede restorasyon ve yenileme çalışmaları gerçekleştirildi.[58][59] Bir sergi merkezi ve müze olarak düzenlenen kule, İstanbul’un Kurtuluşu‘nun yıldönümü olan 6 Ekim 2020’de, Galata Kulesi Müzesi adıyla tekrar hizmete girdi.[60]

Çalışmalar kapsamında kulenin dışında yer alan meydana, Taksim-Tünel nostaljik tramvayı tasarımına sahip bilet gişesi konuldu.[61] Zemin katı, bilet kontrol ve güvenlik noktası ile altıncı kata kadar ulaşan asansörün girişinden oluşacak şekilde düzenlendi.[61][62] Birinci kat, müze mağazası hâline getirildi.[61] İkinci kat, Hezârfen Ahmed Çelebi‘nin Galata Kulesi’nden süzülüşünün bir animasyonunun gösterildiği bir ekranla birlikte simülasyon alanı olarak düzenlenmiş olup bunu ve kulenin gözlemevi olarak kullanıldığı dönemini konu alan bir sergi alanını da içermeye başladı.[61][62] Üçüncü kat Kurtuluş Savaşı‘na ait fotoğrafların, dördüncü kat Galata Kulesi ve Surlarına ait bilgi ve eserlerin, beşinci kat Galata Kulesi ve İstanbul ile ilgili eserlerin sergilendiği kalıcı sergi alanları olarak yenilendi.[61] Geçiş alanı olarak kullanılan altıncı katın ardından ulaşılan ve geçici sergi alanı olan yedinci kata, İstanbul’un bir bölümünü gösteren bir maket ile pencere önlerine konumlanan seyir dürbünleri konuldu.[61] Sekizinci kat ise seyir terası olarak düzenlendi.[61]

Konumu ve mimarisi

Konumu, dışı ve gövdesi

Kule ile çevresinin Haliç'ten (üstteki, Şubat 2020) ve havadan (Temmuz 2011) görünümleri
Kule ile çevresinin Haliç'ten (üstteki, Şubat 2020) ve havadan (Temmuz 2011) görünümleri

Kule ile çevresinin Haliç‘ten (üstteki, Şubat 2020) ve havadan (Temmuz 2011) görünümleri

Galata Kulesi, Beyoğlu ilçesinin Bereketzade Mahallesi’ndeki Büyük Hendek Caddesi üzerinde yer alan 2 numaralı yapıdır.[63] Kendisine ismini veren Galata semtinde, 35 m rakımlı bir tepenin üzerinde konumlanır.[3] Romanesk tarzdaki silindirik kâgir kulenin,[11][64] zeminden çatısının ucuna kadar olan yüksekliği 62,59 m’dir.[4] Kayalık ve killi şistli bir zemin üzerinde yer alan yapının temeli, masif taşlıdır.[15] Zeminden yüksekte olan güney eksenindeki giriş kapısına, iki yanında yer alan mermer basamaklı merdivenlerle ulaşılır.[11] Kulenin mermerden yapılan Ampir üsluplu söveli giriş kapısının üzerinde, 1831-1832 yıllarında gerçekleştirilen onarım ve restorasyon çalışmalarını konu alan, üzerine Şair Pertev‘e ait bir manzumenin işlendiği kitâbe bulunur.[11][10] Nuri Dede tarafından mermer üzerine kabartma tekniğiyle işlenen kitâbededeki celî talik üslubuyla yazılan metin, 4 paftaya ayrılmış 16 dizenin 4 satır hâlinde dendanlı kartuşlardan meydana gelir. Metin üzerindeki üç elips kartuşta sırasıyla “Ya Hafiz”, “Maşallah” ve “Ya Rafi” yazar.[65] Kitâbede daha önceleri yer alan II. Mahmud’un tuğrası ise cumhuriyetin ilanı sonrasında kazınmıştır.[10] Kulenin güneye bakan cephesinin dış tarafının zemin katı hizasındaki kısmında yer alan, İstanbul Fethi Derneğinin girişimi sonrasında İstanbul’un Fethi‘nin 500. yıldönümüne denk gelen 1953 yılında asılan ve Emin Barın tarafından hazırlanan levhada, büyük harflerle şu metin yazılıdır:[66][67][68]

« 29 Mayıs 1453 Salı sabahı Cenevizlerin Galata kolonisi anahtarlarını Fatih Sultan Mehmed’e takdim etmiş ve Galatanın teslimi 1 Haziran Cuma günü tamamlanmışdır.
İstanbul Fethi Derneği. 1953
EB[b] »

Kulenin dışında yer alan meydanda, Taksim-Tünel nostaljik tramvayı tasarımına sahip bilet gişesi yer alır.[61] Kulenin etrafındaki sur kalıntılarına bitişik ve ön cephesi kule meydanına bakacak şekilde, 1957 yılında eski yerinden sökülerek getirilen Bereketzade Çeşmesi konumlanır.[1][15]

208 m2 alana sahip zemin katının iç çapı 8,95 m, dış çapı ise 16,45 m’dir. Dördüncü kata kadar 3,75 m olan duvar kalınlığı, bu kattan kulenin sonra dışa doğru bir meyille örülmesinden ötürü 3 m’ye kadar iner.[1][4][11] Giriş kapısı hizasındaki dış duvarlarda 5 m’lik bir kısım daireselliğini kaybetse de bu durum birinci silmeye kadar azalır ve yapı tekrar daire şeklini alır.[11] 4,2 m kotu ve giriş ekseninde, üstü tuğla tonozlu, 72 × 150 cm ölçülerinde bir kanal çıkması vardır. Anadol, bu kanalların daha önceleri kule dışına çıkarak surlar altında devam edip tahkimatlar arasında bağlantı sağlama olmasının mümkün olduğunu ifade eder.[11]

Kulenin çevresindeki surlar ile üzerindeki tuğla kuşakların da görülebildiği kulenin bir fotoğrafı (Ocak 2015)

Kulenin iç mimarisi ile duvarda kullanılan malzemeler, dördüncü kata kadar aynı şekilde devam eder. Kat planlarındaki düzensiz mazgallar ile güney cephesindeki basıklık, zemin kattan dördüncü kata kadar kesintisiz bir şekilde sürerken bu kattan itibaren düzenli mazgallar ile gövdede tam silindirik bir şekil görülür. Kulenin gövdesinde, 13,20 m (ikinci katın başlangıcı) ve 17,17 m (üçüncü katın başlangıcı) kotlarında olmak üzere iki tuğla kuşak yer alır. İlk kuşağın altındaki kısım; kabaca yontulmuş ve kare şeklinde, farklı türlerdeki koyu sarı, açık kahverengi, koyu gri ve koyu mavi renklerdeki düzensiz yapılı taş blokları ile bunların arasına eklenen tuğla kırıklarına sahiptir. Bu kuşağın üstündeki kısımda ise görece daha küçük ve daha ince yontulmuş, genelde yatay dikdörtgen biçimli ve görece düzenli taş blokları varken taşlar arasında tuğla parçaları yer almaz. En çok kullanılan taş tipi kireç taşı olan bu kısımdaki taşlarda sarı ve kahverengi tonlara neredeyse hiç rastlanmazken koyu gri ve mavimsi renkler yine mevcuttur. Bu verilerden yola çıkarak Sağlam, “[…] ne […] ilk kuşağın ne de […] ikinci kuşağın Ceneviz ve Osmanlı dönemlerini ayıran seviyeyi tek başına temsil ettiğini söylemek mümkündür” ifadelerini kullanarak 1509’daki depremde meydana gelen çökmenin, “önceki araştırmacıların varsaydığı” üzere düz değil, iç kesimde daha yüksek bir seviyeye sahip olacak şekilde düzensiz bir yapıda olduğunu belirtir. İlk kuşak sonrasında değişen taş işçiliğinden yola çıkarak dış cephedeki hasar ve malzeme kayıplarının ikinci kata kadar eriştiğini, gövdedeki kalın duvarlı kısım ile içerisindeki tonozlu galerinin dördüncü kata kadar “büyük ölçüde” korunduğunu, dış cephede ikinci kattan itibaren oluşan hasarın da onarıldığını yazar. Dördüncü kat itibarıyla tüm seviyenin düzlenip daha ince duvarlı ve farklı bir merdiven sistemine sahip yeni bir kısmın başladığını, tuğla kuşakların ise onarılan kısımlarla özgün gövde duvarları arasında dengeli bir ağırlık aktarımı sağlama amacıyla hatıl görevi gördüğünü ifade eder.[1]

İkinci tuğla kuşağın güneye bakan bölümünde, tuğlalarla yapılan Osmanlı karakterinde bir süsleme yer alır. Bu kısmın birleşim yerlerinde yer alan çaprazlama çatlaklarla farklı bir düzen meydana gelmiştir. Sağlam, bu durumun “Ceneviz döneminden kaldığı varsayılan kısmın üzerinde, aslında tek bir evre değil en az iki evre bulunduğuna” işaret ettiğini belirtir.[1]

Kulenin tepesini, koni şeklindeki kurşun kaplı betonarme bir çatı örter.[15][4] Çatının üzerinde, her biri dört bir yöne bakan ve üst sınırları 50,29 m kotuna ulaşan dört pencere vardır.[4] Tepesinde, Anadol’un ifadesine göre 7,41 m, imalatını gerçekleştiren Şevket Usta’nın ifadesine göre 6,75 m boyundaki, altın kaplı bronz bir âlem yer alır.[4][69] Bu alemin tepesine, bir paratoner ile görülebilir olmasına olanak sağlayan yanıp sönen kırmızı bir ışığa sahip 50 cm’lik bir fener yerleştirilmiştir.[4][69]

  • Kulenin çevresindeki Bereketzade Çeşmesi (Mart 2020)
  • Kulenin çevresi (Ağustos 2008)
  • 1831/1832 tarihli restorasyonda eklenmiş giriş kapısının üzerindeki kitâbe
  • İstanbul’un Fethi‘nin 500. yıldönümü dolayısıyla asılan levha

İçi

Kulenin merdivenlerinden bir görünüm (Haziran 2021)

Biri bodrum, biri zemin katı, biri asma kat olmak üzere toplam on bir katlı yapının ilk dört katı, birbirine tuğladan tonozlu ve direkt olarak gövde duvarlarının içerisine konumlandırılmış, üzeri epoksi ile kaplanmış ahşapla korunan taş merdivenli bir galeri yoluyla bağlanır.[1][70] 1960’lardaki çalışmalar kapsamında yapılan sondaj kazılarında -4,3 m kotuna kadar herhangi bir döşemeye rastlanmamış ve temel takviyeleri yapma amacıyla bu kısmın boşaltılmasıyla -3,8 m kotunda bir bodrum kat oluşturulmuştur. Buradan zemin kata, zeminde dairesel pano ile kamufle edilmiş betonarme bir merdivenle çıkılır.[4] Zemin kattan üst katlara çıkışı sağlayan 22 basamaklı merdiven; kulenin iç yüzünden 42 cm içeride, 80 cm genişliğinde ve 150 cm yüksekliğindedir.[4][24] Tavanı altıgen şeklindeki doğal taşla kaplı giriş katında, giriş kapısının ekseni üzerinde ve kapının karşısında duvarı dayalı bir şekilde, altıncı kata kadar ulaşan sekizer kişilik iki asansör konumlanır.[4][24][62] Asansörlerin kabinlerinde uygulanan video duvar tekniğiyle, duvarlar ile tavanlara konulan ekranlarda kuleden çekilen videolar oynatılır.[71] 4,45 m kotundaki, Ampir profilli korkulukların olduğu betonarme asma katın üstünde, 8,97 m kotundaki birinci kat yer alır. Birinci katın pencere açıklıkları dışarıdan 20 × 45 cm, içeriden ise 200 × 180 cm ölçülerindedir.[11] 13,20 m kotunda yer alan ikinci kat, 8,85 m’ye düşen iç çapı dışında birinci katla aynı mimari özellikleri taşır.[11]

Beşinci kattan bir görünüm (Ocak 2021)

17,17 m kotunda yer alan üçüncü kat duvarının nişlerin içerisinde, Anadol’un Rumeli Hisarı‘ndaki Zağanos Paşa Kulesi’ne “benzettiği” bacalar vardır. 20,80 m kotunda, 14 dikdörtgen pencerenin bulunduğu dördüncü kat yer alır. Tuğla işçiliklerinin olduğu galeri kısmı, gövde duvarını incelttiğinden dolayı yalnızca koloni yerleşimine bakan güvenli yön olan güneye doğru konumlanmış ve bu sayede dışarıdan gelebilecek olası saldırıları karşılayacak olan duvarın tam kalınlıkta olması sağlanmıştır. Bu incelmeyle birlikte iç çap 10,4 m’ye çıkar. İlk dört katın tonozlu galerisinde kullanılan tuğlaların ortalama ölçüleri, Galata’daki diğer 14. yüzyıl tahkimatları ile ve şehirdeki geç Bizans dönemi tuğlalarının ortalama ölçüleriyle benzerlik gösterir. Sağlam, kulenin inşaatında yerel malzemelerin kullanmış olmasını “makul bir olasılık” olarak görür. Bu katla birlikte pencere sayısı 7’ye yükselir.[1][11][63]

Yedinci kattan bir görünüm (Ocak 2021)

24,35 m kotunda başlayan beşinci katta yer alan 14 pencerenin top ateşleme amacıyla konulan 7’si 35 cm çaplı dairesel, diğer 7’si ise 115 × 180 cm ölçülerinde ve sivri kemerlidir. Kattaki tüm pencereler dışarıdan, kemerleri tuğla örgüsüyle yapılmış nişli payelerin içerisine oturur. Ahşap yarım katların sonuncusu olan 27,90 m kotundaki altıncı katta, bir alt kattakilere benzer ancak boyut olarak daha küçük, 14 adet sivri kemerli pencere vardır. Bu katın ardından 32,60 m kotundaki yedinci kattaki tepe köşküne ulaşılır. Altıncı, yedinci ve sekizinci katlar birbirine çelik konstrüksiyon merdivenlerle bağlanır. Kattaki 14 pencereyi, aralarında 150 cm bulunan ve kemerlerle birbirine bağlanan 120 × 225 cm kesitli 13 kâgir ayak meydana getirir. 40,04 m kotundaki iç genişliği 12,40 m olan sekizinci kat, 50,5 m kotuna kadar ulaşır. Bu katın 14 penceresi, yedinci katın ayaklarıyla aynı eksenlerde yer alan ve aralarında 170 cm aralıkların olduğu 110 × 100 cm kesitli ayakların, kemerlerle birbirine bağlanmalarıyla meydana gelir. Sekizinci katın dış kısmında, iki kat arasındaki kesit farkının oluşturduğu 1,20 m genişliğinde bir teras yer alır. İçerideki ayakların eksenlerinde konumlanan 14 kâgir babanın her birinin üzerinde, düşme ihtimallerine karşı ankrajla önlem alınmış 35 cm çaplı taş küreler vardır. Babalar arasındaki 110 cm yüksekliğindeki demir korkuluklarda Ampir süslemeler bulunur.[4][11][63][3][72]

2020’deki restorasyon sonrasında duvarların iç kısımları ile tavanlara alçı sıva kaplamalar uygulanmıştır.[61] Müze mağazası olarak hizmet veren ikinci kat ile sergi alanı ve müze olarak hizmet veren üçüncü, dördüncü, beşinci ve yedinci katlarda bunlara dair eserler sergilenir. Yedinci katta, İstanbul’un bir bölümünü gösteren 1:2.500 ölçekli bir maket ile pencere önlerine konumlanan seyir dürbünleri bulunur.[61][62] Seyir terası olarak kullanılan sekizinci katta ise banklar yer alır.[61]

  • Asansörlerin kabin içi görünümü (duvarlar ve tavandaki ekranlarda, video duvar tekniği kapsamında oynatılan video yer alır)
  • Zemin katından, asansörlerin giriş kısmından bir görünüm (Ocak 2021)
  • Müze kısmından bir görünüm
  • Zemin katındaki asansörlerin giriş kısmı
  • 5. katta yer alan pencerelerden biri
  • 4. katta sergilenen Galata Surları’ndan alınmış bir kitâbe
  • 4. katta sergilenen Galata Surları’ndan alınmış bir kitâbe
  • Kulede sergilenen bazı eserler
  • Kulede sergilenen bazı eserler

Önceki dönemlerdeki mimari farklılıklar

1348-1509 arası

Ceneviz dönemindeki kulenin gerçeğe en yakın tasvirleri olarak kabul edilen Liber insularum Archipelagi‘nin Marciana Millî Kütüphanesi (solda, 1420’ler-1430’lar) ve Düsseldorf Üniversite ve Eyalet Kütüphanesi (1485-1490) kopyalarındaki tasvirler

İnşası tamamlandığında kule, parçası olduğu surların ana kulesi konumundaydı. Kulenin önünde, yapıya iki yanından bitişik bir biçimde, düz sur hattından yarım daire şeklinde çıkıntı yapan ve surların dış kısmı hendeklerle çevrili olduğundan kule ile arasındaki kısımda bir avlu meydana getiren, günümüzde ise bazı kalıntıları bulunan bir barbakan vardı. Ceneviz döneminde kulenin tepesinde bir haç yer almaktaydı. Üzerindeki izlere göre kule, gerektiği zaman kaldırılabilen, şehrin içiyle hendeklerin dışı arasındaki ulaşımı sağlayan ve günümüzde varlığını sürdürmeyen bir ahşap köprüye de sahipti.[1][15]

Cristoforo Buondelmonti‘ye ait Liber insularum Archipelagi‘nin, günümüzde çeşitli arşivlerde yer alan farklı sürümlerinde kule, farklı şekillerde tasvir edilmiş olup aralarında tutarsızlıklar mevcuttur. Bu tasvirlerdeki silindirik yapıda olanlar, gerçeğe en yakın örnekler konumundadır. Marciana Millî Kütüphanesi‘nde yer alan ve 1420’ler ile 1430’lar civarına tarihlenen kopyasındaki Konstantinopolis haritasında kule; konik çatısı, bir sağır kemer dizisiyle çıkma yapan üst katı ve silindirik yapısıyla, diğer kulelerden daha yüksek bir şekilde tasvir edilir. Aynı eserin 1485-1490 yılları arasında tarihlenen Düsseldorf Üniversite ve Eyalet Kütüphanesi kopasındaki haritada, kulenin tepesinde Ceneviz bayrağı yer alır. Bu iki tasviri karşılaştıran Sağlam; ilkinde kulenin “dar ve yüksekçe” koni şeklindeki çatısının mazgallı bir siperle çevrili, ikincisinde ise çatının “çok daha basık ve geniş” olduğunu ve saçaklarının da mazgallardan dışarı taştığına dikkat çeker. Bununla birlikte ikinci kopyada, “kulenin beden duvarını bir tamirat izi gibi tam ortadan enine ikiye bölen tek bir kuşağa sahip” olduğunu ve bu durumun 1453’teki tahribat ve onarımı “doğrularcasına […] bir varsayım” olduğunu belirtir.[1]

Bölgenin 1453’te Osmanlı hakimiyetine girmesiyle kule, Ahmed Vefik Paşa‘nın aktardığı anonim Osmanlı kaynaklarına göre yaklaşık 7,5 m kadar kısalmasına yol açan tahribata maruz kaldı. Pera’ya yönelik padişah fermanının ardından bu tahribat durdurularak kule tekrar yükseltildi ve tepesindeki haç, Osmanlı bayrağıyla değiştirildi.[1]

Kulenin ilk dönemine ait, Cristoforo Buondelmonti‘nin Liber insularum Archipelagi adlı eserinin çeşitli kopyalarında yer alan bazı tasvirler (soldan sağa): 1420’lere tarihlenen Ulusal Denizcilik Müzesi kopyası, 1465’e tarihlenen Vatikan Kütüphanesi kopyası, 1465-1475 arasında tarihlenen Fransa Millî Kütüphanesi kopyası, 1470 civarına tarihlenen Floransa Ulusal Merkez Kütüphanesi kopyası, 1475 civarına tarihlenen Walters Sanat Müzesi kopyası, 15. yüzyıla tarihlenen Bodleian Kütüphanesi kopyası, Henricus Martellus Germanus‘un Insularium Illustratum adlı ve 1495 tarihli eserindeki kopya.

1509-1794 arası

1509’da gerçekleşen deprem sonrasında hasarların meydana geldiği kulede yapılan onarım çalışmalarının 1510 yılı ortalarında tamamlanmasıyla kule tekrar yükseltildi.[1][3] Kulenin gövdesinde, 13,20 m (ikinci katın başlangıcı) ve 17,17 m (üçüncü katın başlangıcı) kotlarında olmak üzere yer alan iki tuğla kuşak, bu deprem sonrasında yapılan tadilatların izleri olarak değerlendirilir. Köksal Anadol ile Ersin Arıoğlu, bu kuşaklara bakılarak bu hizalardan itibaren kulenin yeniden inşa edildiğini ifade ederler.[4] Semavi Eyice ise, tuğlayla oluşturulan motiflerin “tipik bir Osmanlı süsleme karakteri taşıdığı”nı belirterek görece “yalın” birinci kuşağın kulenin dış kısmında gerçekleştirilen yüzeysel bir onarımı işaret ettiğini; ikinci kuşaktan itibaren üst kısmının ise tümüyle Osmanlı döneminde inşa edildiğini belirtir.[5] Matrakçı Nasuh‘un 1537 tarihli eserinde yer alan bir minyatürdeki Galata Kulesi tasvirinde; 1/2 orantılı bir şekilde kulenin tepe köşkü ile onun üzerindeki kat ve tepe köşkü katındaki yaklaşık 8 kemerli açıklık bulunur.[11][73]

Kulenin 1509-1794 yılları arasından bazı tasvirleri (soldan sağa): Matrakçı Nasuh‘un 1537’de yayımlanan eserinde yer alan minyatürü, Giovanni Andrea Vavassore‘ye ait 16. yüzyıla tarihlenen bir gravür, Pîrî Reis‘in Kitâb-ı Bahriye adlı eserinin 1629 tarihli nüshasında yer alan Mustafa bin Mehmed Cündî’ye ait minyatür, Jaspar Isaac’ın 1650-1659 yılları arasına tarihlenen gravürü, Paul Lucas‘ın 1720 tarihli gravürü.

1509-1965 arası

27 Temmuz 1794’te çıkan yangın sonrasında meydana gelen hasarlardan ötürü kulenin çatısı ile üst katları hasar gördü. Kulenin boyu 1,9 m kadar indirilerek bu kısımdaki duvar yeniden örüldü. Bu çalışmalar kapsamında en üst katın her bir yanına, yaklaşık 1,5 m boyundaki camlı çıkmaların olduğu Ampir üsluplu köşk yapıldı.[10][11]

2-3 Ağustos 1831’de çıkan yangında oluşan tahribat sonrasında gerçekleştirilen onarımda, kulenin üst kısmının tasarımı değiştirildi. Dört çıkmalı tasarımın yerini, duvarlarda yarım yuvarlak kemerli 14 adet pencerenin yer aldığı bir sofa alırken bunun üstündeki görece daha ufak çaplı ve pencereli katın önüne ise, yapıyı çevreleyen ve demir parmaklıklı bir balkon konuldu. Bu sofadan üst kata, sofanın ortasındaki kırk basamaklı bir merdivenle çıkılmaktaydı. 14 pencerenin yer aldığı ikinci katın üzerini kurşun kaplı konik bir çatı örterken çatının üzerine dört pencere yerleştirilmişti.[10][11]

1875’teki bir fırtınada çatısının devrilmesinin ardından, en üst katın üzerine sekizgen şeklindeki iki ahşap kâgir kat ile üstlerine, 51,65 m kotuna bir teras inşa edilerek bu kâgir katların tepesine bir bayrak direği dikildi. Bu iki katı birbirine bağlayan döner merdiven kaldırılarak üst kata ulaşan 45° eğimli, düz bir ahşap merdiven konuldu.[15][4][11][16] Mart 1930’da kulenin tepesine bir vakit küresi yerleştirildi.[18]

1965-2020 arası

2020’deki restorasyon öncesinde terastan bir görünüm (Aralık 2013)

1965’teki restorasyon sırasında kulenin çevresi, yalnızca yayaların dolaşımına tahsis edilerek trafiğe kapatılırken aynı zamanda birtakım turistik eşya dükkânlarının yer alacağı şekilde düzenlendi.[4][23] Kuleye girişi sağlayan merdivenler ile girişin önündeki teras, mermer ayaklar arasında demir korkuluklarla çevrelendi.[23][74] Giriş kapısı, “devrin özelliklerine yakın” bir şekilde detaylandırılarak yenilendi.[4][23] Ahşap döşemeler, betonarme döşemelerle değiştirildi ve “genel olarak” doğal taşlarla kaplandı. Taş merdivenlerin basamakları da doğal taşlarla kaplandı ve aydınlatıldı.[4][23]

Bir restoran olarak düzenlenen yedinci katın ortasında bulunan ahşap merdiven kaldırılarak altıncı, yedinci ve sekizinci katları birbirine bağlayan çelik konstrüksiyon merdivenler konuldu ve bunlara Ampir proporsiyonlu ahşap korkuluk ile basamaklar eklendi. Kattaki pencerelerin çerçeve kısımları ile duvarlardaki süslemeler sadeleştirildi, pencerelerdeki camın daha çok gözükmesi sağlandı. Kulenin çatısı, görece daha az sivri olsa da 1832-1876 yılları arasındaki konik tasarımı taşıyacak şekilde, kurşun kaplı betonarme bir sistemle inşa edildi ve üzerine altın kaplama bronz bir âlem yerleştirildi. Kule duvarlarında oluşan çatlaklar onarıldı ve taşıyıcı sistem betonarme unsurlarla güçlendirildi.[15][4][74][75] Asansörün zemin kattaki girişinin üzerine, Tankut Öktem ile Haluk Tezonar tarafından yapılan ve Matrakçı Nasuh‘un Galata tasvirini gösteren minyatürünün bir kabartması konuldu.[4][24][76]

Sembolik önemi ve etkinlikler

Kule, Beyoğlu’nun ve İstanbul’un sembol yapılarından biri konumundadır.[75][77] Hem şehir için sembolik bir yapı olmasından hem de tepesinden şehir merkezini görme imkânı olmasından ötürü turistik bir değer taşır ve bu özelliğinden dolayı zaman içerisinde çevresinde restoranlar, kafeler ve dükkânlar açılmıştır.[78] Beyoğlu Belediyesinin logosunda kulenin bir tasviri yer alır.[79]

Kule, zaman zaman çeşitli farkındalık girişimleri, kutlama ya da anma günlerinde renkli olarak aydınlatılır ya da video haritalama tekniğiyle gövdesine çeşitli görseller yansıtılırken bu günlerde zaman zaman kulenin çevresindeki alanda birtakım etkinlikler de düzenlenir. Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü,[80] Dünya Kanser Günü,[81] Dünya Diyabet Günü,[82] Yeşilay Haftası,[83] Türkiye’nin resmî bayramları (23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı,[84] 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı,[85] 30 Ağustos Zafer Bayramı,[86] 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı[87]), İstanbul’un Fethi‘nin yıldönümü[88] gibi belirli günlere ya da haftalara dikkat çekme veya onları anma; Dünya Saati kapsamında aydınlatmasının bir süreliğine durdurulması,[89][90][91] meme kanserine farkındalık yaratma;[92] 15 Temmuz Darbe Girişimi‘ne tepki;[93] şehrin sembollerinden biri olan erguvanın çiçek açma mevsimine atıfta bulunma,[94] İstanbul Gençlik Festivali‘ni tanıtma,[95] Beşiktaş‘ın Süper Lig şampiyonluğunu kutlama[96] gibi amaçlarla bu tip uygulamalar gerçekleştirilmektedir.

Bu uygulamaların yanı sıra kule ile çevresi; gözaltındaki Devrimci Halk Kurtuluş Partisi-Cephesi mensuplarının serbest bırakılmasına yönelik,[97] şizofreni için farkındalık yaratma adına kuleye benzer bir vücut boyama çalışması,[98] Halk Cephesi üyeleri tarafından Hayata Dönüş Operasyonu‘na karşı protesto,[99] Greenpeace mensupları tarafından nükleer enerji karşıtı protesto,[100] SOCIAL/IST 2012 Sosyal Medya Günü kapsamında nükleer enerji karşıtı protesto,[101] Elektrik, Gaz, Su ve Baraj Çalışanları Sendikası üyeleri tarafından işten çıkarılmalarına yönelik,[102] kulenin bulunduğu meydana çay bahçesi açılmasına karşı protesto,[103] prostat kanserine dikkat çekme amacıyla sembolik bir mavi kravat takılması[104] gibi birtakım etkinlik ve protestolara ev sahipliği yaptı.

Kültürel etkileri

Miniatürk‘te yer alan Galata Kulesi maketi

Beyoğlu’ndaki Miniatürk‘te, parkın Mayıs 2003’teki açılışından itibaren yer alan maketler arasında Galata Kulesi’nin maketi de vardır.[105] Bu maket, Mart 2016’da yenilenmiştir.[106] Avusturya‘nın Klagenfurt şehrindeki Minimundus‘ta da kulenin bir maketi sergilenir.[107] Muratpaşa, Antalya‘daki MiniCity‘de de Mayıs 2004’teki açılışından itibaren sergilenen maketler arasında kulenin maketi de bulunmaktaydı.[108]

Temmuz-Eylül 2007’de, Kozyatağı‘ndaki CarrefourSA şubesinde gerçekleştirilen Uluslararası Kumdan Heykeller Festivali’nde sergilenen kumdan yapılmış heykeller arasında, Galata Kulesi ve Hezârfen Ahmed Çelebi temalı bir heykele de yer verildi.[109][110] Aralık 2010’da, Beşiktaş‘tan Ortaköy‘e uzanan Cumhuriyet Caddesi’nde oluşturulan İstanbul Panosu adlı seramik panosunda tasvir edilen İstanbul’daki yapılar arasında kule de bulunmaktaydı.[111] İlki Ocak-Şubat 2014’te ANKAmall‘da olmak üzere birkaç kez gerçekleştirilen Worldminia adlı sergide maketi yer alan eserler arasındaydı.[112][113] 1632 yılında Hezârfen Ahmed Çelebi’nin tahtadan yaptırdığı kartal kanatlarını sırtına takarak Galata Kulesi’nin tepesinden Doğancılar, Üsküdar‘a süzülmesi, kültürel açıdan çeşitli çalışmal ve eserleri etkiledi.[11][114][115]

Galata Kulesi model alınarak tasarlanan Niederlehme‘deki su kulesi

Almanya‘nın Brandenburg eyaletinde yer alan Niederlehme kasabasında bulunan ve inşası 1902’de tamamlanan su kulesi, Galata Kulesi model alınarak tasarlanmıştır.[116]

Başta Türk edebiyatı olmak üzere bazı eserlerde, kuleye yapılan birtakım atıflar ile kuleden etkilenilen anlatımlar söz konusudur. “[Ey sevgilim!] Aşıkların sana [sadece] bayrak göstermektedirler, [onların] Rezmî gibi serdengeçti askeri yazıldığını sanma” anlamına gelen aşağıdaki beyitinde Rezmî, kulenin yangınları haber verme işlevine atıfta bulunarak, sevgilinin aşkı ile yanma motifinden yola çıkarak diğer aşıkların sevgiliye yalnızca “yanıyoruz” anlamına gelecek şekilde bayrak sallasalar da kendisinin gerçek bir aşık sıfatıyla serdengeçti askeri olarak yazıldığını anlatır:[117]

Sana bayrak gösterürler sanma kim ‘âşıklarun
Rezmîveş yazıldı serden geçdi mânend-i sipâh

Gelibolulu Mustafa Âlî‘nin bir beyitinde de aynı duruma atıfta bulunulur:[117]

Gice âhum şerârı bir alay gösterdi bâlâdan
Nice bayraklar açdı şu’leler nârencî vâlâda

17 Ekim 1950’de başlayan Uluslararası Sivil Havacılık Örgütü Kongresi anısına hazırlanan ve Hezârfen Ahmed Çelebi‘nin Galata Kulesi’nden süzülüşünü tasvir eden 1950 tarihli Türk posta pulu

Cemal Süreya‘nın “Burkulmuş Altın Hâli Güneşin” adlı şiirin Galata Kulesi ile ilgili bölümünde, telmih yöntemiyle ironi yapılarak Bizans ve Roma dönemine duyulan özlem ifade edilir:[118]

Ve Galata Kulesi (1514 yılında Bizanslılar zamanında şapkası uçmuştu, 1967´de Türkler tarafından sünnet edildi), binalarını çevresinde toplamış, yaklaşmakta olan bir fırtınaya rahatça göğüs germenin yollarını arıyor, görüşmeler yapıyor: kavminin başında ve en önde, cehennemin kapısını çalmaya hazırlanan Firavun gibi…

Süreya’nın “Rokoko” başlıklı şiirinde de kuleden bahsedilir.[119] Sezai Karakoç‘un “Kızkulesi’ne Gazel II” adlı şiirinde; Müslüman bir yapı olarak nitelendirdiği Kız Kulesi‘nin, Hristiyan bir yapı dediği Galata Kulesi’ne nur göndererek onun üzerinde bulunan Ceneviz ve Bizans karanlığını sildiğini ifade ederek ilk kulenin Doğu, ikincisinin ise Batı medeniyetini sembolize ettiği yorumunu yaparak Doğu’nun gizemine ve büyüsünün Batı’yı da etkileyeceği anlatılır:[120]

Kız Kulesi Galata Kulesine nur gönderir
Giderir Ceneviz karanlığını
Bizans karanlığını her sabah
Her akşam sularda duyduğu Müslüman ninnisiyle
Kazır büyü konuşmasını ruhumuzun derinliklerine
Yayar Semerkant kokulu ceviz yaprağı akşamını havaya
Yeşil bir duadır o en büyük aydınlığa

Ümit Yaşar Oğuzcan, 15 yaşındaki oğlu Vedat’ın 6 Haziran 1973’te kuleden atlayarak intihar etmesi sonrasında, kendisinin ölümü üzerine “Galata Kulesi” adlı şiiri yazmıştır.[121] 1877’de yayımlanan İstanbul (Constantinopoli) adlı kitabında Edmondo De Amicis, Galata’yı “açılmış bir yelpaze”ye, tepenin üstüne yerleşmiş kuleyi ise “bu yelpazenin sapına” benzeterek nitelendirir.[117]

Konusunun bir kısmı 16. yüzyıl Konstantinopolis’inde geçen 2011 çıkışlı video oyunu Assassin’s Creed: Revelations‘in ana karakteri Ezio Auditore da Firenze, oyunun bir bölümünde Galata Kulesi’ne dışından tırmanır ve kulenin içine girer.[122] 2012 çıkışlı tarayıcı oyunu Forge of Empires‘ta yer alan Devasa Binalar arasında Galata Kulesi de bulunur.[123] 1997 çıkışlı video oyunu Byzantine: Sırlar Labirenti‘ın (Byzantine: The Betrayal) Galata Kulesi’nde geçen kısımları vardır.[124][125] 2017 çıkışlı video oyunu Sabotaj‘ın Galata adlı haritasında kulenin bir tasviri yer alır.[126]

İvan Ayvazovski‘nin 1845 ve 1846 tarihli, şehirden farklı manzaralar içeren iki tablosunda Galata Kulesi tasvir edilir.[127] Garabet Yazmacıyan‘ın 1891 tarihli tablosunda da Galata ile kule tasvir edilirken[128] 1903 tarihli tablosunda kulenin yakınlarında çıkan bir yangın resmedilmiştir.[129] İbrahim Safi‘nin de kuleyi tasvir ettiği iki tablosu vardır.[130][131] Bununla birlikte birçok yazarın şehre yaptığı gezileri anlattıkları kitaplarda kulenin çeşitli tasvirlerine yer verilir.[1]

Tamamı Türkiye’de basılan; şehirde düzenlenen Uluslararası Sivil Havacılık Örgütü Kongresi anısına 17 Ekim 1950,[132] Türk Hava Kuvvetlerinin kuruluşunun 60. yıldönümü anısına 6 Ocak 1971,[133] şehirde düzenlenen 1996 Dünya Filateli Sergisi anısına 1 Eylül 1995,[134] şehirde düzenlenen 22. Dünya Mimarlık Kongresi anısına 3 Temmuz 2005,[135] Balkanfila XIV‘e atfen 28 Ekim 2007[136] ve İstanbul’un 2010 Avrupa Kültür Başkenti olması anısına 7 Ocak 2010[137][138] tarihli posta pullarında Galata Kulesi’nin fotoğrafları ya da tasvirlerine yer verildi. Ülkenin ulusal darphanesi tarafından basılan Euro Serisi adlı hatıra parası serisinin 1999 tarihli 2 numaralı gümüş ve 2002 tarihli 8 numaralı altın madenî paralarının arka yüzünde kulenin birer tasviri yer aldı.[139]

  • Ay Işığında Galata Kulesi, İvan Ayvazovski (1845)
  • Akşam Işığında Konstantinopolis Manzarası, İvan Ayvazovski (1846)
  • Garabet Yazmacıyan, Galata Kulesi (1891)
  • Garabet Yazmacıyan, Galata Yangını (1903)